15 Mart 2010 Pazartesi

Giriş

UYARI

Okuyacağınız bu bölüm, hayatın ÇOK ÖNEMLİ bir sırrını içermektedir.

Maddesel dünyaya bakış açınızı kökten değiştirecek olan

bu konuyu, çok dikkatli bir biçimde ve sindirerek okumalısınız.

Burada anlatılacak olanlar yalnızca bir bakış açısı,

farklı bir yaklaşım veya herhangi bir felsefi düşünce değil;

dine inanan-inanmayan herkesin kabul edeceği,

bugün bilimin de kanıtladığı kesin bir gerçektir.


GİRİŞ

"Maddenin ardındaki gerçek" konusu, aslında yeni keşfedilmiş, daha önce bilinmeyen bir konu değildir. Bu gerçek, Kuran'da bir kısım ayetlerde işaret edildiği gibi bazı ayetlerin daha iyi anlaşlmasında da anahtar rol oynamaktadır. Tarih boyunca, Allah tarafından gönderilen elçiler, derin düşünen, bilinçli insanlar, bu gerçeği toplumlara açıklamışlardır.

Yaptıkları bu açıklamalardan bir kısmına ait metinler günümüze kadar ulaşmıştır. Özellikle orjinal metinleri tahrif edilen hak dinlerin dejenerasyona uğramışfarklı akımları, bu gerçeği mistik bir sır olarak muhafaza etmek istemişlerdir. Dolayısıyla Zerdüştlük, Budizm, Taoizm, Yahudilik, Hıristiyanlık gibi dinlerin elde kalan metinlerinde de bu gerçeği bulmak mümkündür. Eski Yunan felsefecilerinden Pisagor, Elea okulu, özellikle "Mağara İdesi"yle Eflatun ve onları takip eden birçok düşünür bu konuyu bir yönüyle açıklamışlardır. Daha sonraki dönemlerde de bu konu, değişik görüşve yorumlar altında, samimi olarak düşünüp gerçeğin farkına varmışkişiler tarafından anlatılmışve öğretilmiştir.

Maddeciliği yani tek mutlak varlığın madde olduğunu iddia eden materyalist felsefeyi savunan görüşve zihniyetler tarafından örtülmeye çalışlan bu gerçek, İrlandalı bir din adamı ve filozof olan Berkeley tarafından 18. yüzyılda yeniden gündeme getirilmişve kendinden sonraki bütün düşünce dünyasını değiştirmiştir. Ancak Darwin'in evrim teorisini ortaya atmasından sonra maddeci görüşe sahip çevreler, özellikle de bunların bir nevi sözcüsü ve içlerinde en ateşlisi olan Bertrand Russell, bilimsel bir cevap veremediği Berkeley'i hakaret ve iftirayla gözden düşürmeye çalışmıştır. Ancak Russell, maddeci çevrelerin en güvendikleri düşünür olmasına ve bu görüşün en güçlü savunucusu olarak görülmesine rağmen bu gerçeği tamamen gözardı edememiş, Felsefenin Problemleri adlı eserinde durumu şöyle değerlendirmiştir:

"…Berkeley, herhangi bir mantıksızlığa düşmeden, maddenin varlığını reddetmenin mümkün olduğunu ve eğer bizden bağımsız olarak bir şey mevcut olsa bile duyularımız tarafından algılanamayacağını, ispatlama onuruna sahiptir."1

Russell, her ne kadar aksini iddia etse de, yukarıdaki ifadeleri ile bu gerçeği aslında inkar edemediğini, hatta kabul ettiğini açıkça ifade etmektedir.

21. yüzyıla girerken, Einstein'dan başlayarak modern fizik, kuantum fiziği, astronomi, psikoloji, anatomi gibi bilim dallarında ortaya çıkan gelişmeler, materyalist dünya görüşüne sahip, eski bilim anlayışnı savunan çevreleri derinden yaralamıştır. Fosil araştırmaları, genetik bilimi gibi alanlarda yapılan çalışmalarla Evrim teorisi çökmüş, optik, psikoloji gibi alanlarda yapılan çalışmalarla idrak sistemi çözülmüş, astronomi çalışmalarının sonunda Big Bang, yani evrenin ve maddenin bir başlangıcı olduğu keşfedilmiş, atom ve atomaltı parçalarının araştırılması ise bütün klasik fiziği tersine çevirerek, rölativiteyi yani zamanın izafi bir kavram olduğu gerçeğini ispatlamıştır.

Bilim alanında Allah'ın varlığını ve tüm evren üzerindeki sonsuz hakimiyetini sayısız kere teyit eden bu gelişmeler, taassubun ve önyargının temsilcisi olan materyalist düşünürleri çaresiz bırakmıştır. Bu çaresizlik günümüzde de devam etmektedir. Televizyonda, okullarda, konferanslarda karşmıza çıkan birçok bilim adamı ve düşünür, dışmızdaki dünyaya ulaşmamızın mümkün olmadığını, beynimizde hissedilen algılardan ibaret bir hayatı yaşadığımızı bildikleri halde bilmezlikten gelmekte, insanlara bu gerçeği anlatmamakta, hatta sanki böyle bir gerçek hiç yokmuşgibi hareket etmektedirler.

Ancak gerçekleri görmezlikten gelmek bir çözüm değildir. Nitekim bu kitapta gerçeklerden korkmanın ve kaçmanın ne kadar faydasız olduğu, insanı ne tür zararlara uğratacağı vurgulanmakta ve bu şekilde davranan kişilerin ruh halleri ortaya konmaktadır.

Maddenin ardındaki sırrı öğrenmek, Allah'ın varlığı, sıfatları, kader, ruh, cennet, cehennem, sonsuzluk, zamansızlık gibi kavramların doğru bir şekilde anlaşlmasını da sağlayacaktır. Bu sayede okuyucular; "Allah nerede?", "Kader nedir?" "Ölümden sonra ne olacak?" gibi her gün karşlaştıkları soruların cevaplarını en doğru şekilde öğrenecek ve daha pek çok konuda aradıkları cevapları bu kitapta bulacaklardır.

Bu önemli amaçlardan söz ettikten sonra, kitapta konuşmacı olarak yer alacak kişileri tanıyalım.

Karşlıklı sohbet havasında geçen bu görüşmeye çeşitli çevrelerden katılan okuyuculardan ilkinin adı Sibel, halen bir üniversitede bilgisayar mühendisliği bölümüne devam ediyor. Sibel Hanım bu konuya çok ilgili olduğu için muhatap olduğu herşeyin beyin tarafından idrak edilen algılardan ibaret olduğunu anlamış. Ancak bu görüntülerin kaynağı konusundaki bilgilerini pekiştirmek, en doğrusunu öğrenmek istiyor.

İkinci okuyucunun adı ise Sabri, ülkemizin tanınmışbir ailesine mensup bir sanayici. Sabri Bey sahip olduğu herşeyin bir hayal gibi olduğunu, öldükten sonra onların da bir rüya gibi sona ereceğini öğrenmiş. Ama tam kavrayamadığı bazı konularla ilgili cevapları arıyor.

Üçüncü okuyucumuz olan Tolga ise yurt dışnda biyoloji üzerine doktora yaptıktan sonra bir üniversitemizde asistan olarak çalışmaya başlamış. Bu konuyu bir arkadaşndan duyan Tolga, bazı kitaplar okumuşama konuyu tam bilmediği için aklında birçok soru işareti var. Bu konunun bilimsel yönü onu çok ilgilendiriyor.

Okuyucuların sorularını ise bu konuyu yıllar önce Harun Yahya'nın eserlerinden öğrenen, konu hakkında derinlemesine bilgi sahibi olan Murat cevaplıyor.